Ses’sizlik.

An.


04.17..



Şairin yaşamadığım anın yükünü taşıyorum dediği.

Bir sene geçmiş.  İnsanın nisyandan gelişini bir kez daha hatırladığımız bir gün. Unutmamanın bize yeniden hatırlatılışı. 

Hani bazı acılar vardır ya en derinden yaralar, derine doğru. Darmadağın olduğumuz, empati yaptığımızı sansak da yeterince anlayamadığımız, sıcak yatak ve yorgandan utanır olduğumuz bir gece yarısı.

Tüm hayaller ertelenenler, planlar, yarın yapılacaklar, pişmanlıklar, hüzünler, kızgınlıklar, yürüyüşler, koşuşlar, hengameler, arayışlar, toslayışlar, eksik hissedişler, yetemeyişler ve koşturmaların son bulduğu bir gün.


Boşluğa uzun baktıran bir acı bu. Bir gün her şeyin son bulacağını biliyor yine de bu aniliğe alışamıyor insanoğlu. 

Kolay değil. 

Kolay değil demek bile açıklamıyor bu acıyı. Kelamın bittiği bir nokta sorsalar, ölüme uzanan yol derdim. Sanki orada bir evre var ki herkesin sözü tükeniyor. 


Yeniden o güne gidiyorum. Her yerden yıkım haberlerinin geldiği, ölümlerin zamanla birer sayıya dönüşmeye başladığı o güne. Herkesin birbirine kenetlendiği birlerin bin olduğu güne.

Ben ise karmakarışık bir halde elimden ne gelir diye düşünürken çantamı alıp çıkmıştım dışarıya. Sanki ısınıyor olmak bile suç gibi geliyordu. Hiç unutmam o gün hiç tanışmadığım birçok insan bir vesileyle yardım etti. Birlerin bin oluşuna hayretle şahit oluyordum. Devam etmek zorunda olduğumu hiç bu kadar derinden hissetmemiştim. Gerçeklerle hiç bu kadar burun buruna kalmamışım. 

Çaresizce yürüyordum. Bir poşet ilaç, bir battaniye ne bulduysam…

Sevdiklerimizden gelecek tek bir haberin müjdesini duymak için neler vermezdik ki. İnsan her an elinden bir şey gelebileceğini sanıyor. Fakat bazen de acizliğimizle baş başa kalıyoruz. Deprem haberlerini izlerken bir baba çıkıyor karşıma. Kızı enkaz altındayken ona enkaz altından ses kayıtları gönderiyor. Mesajların hiçbiri ulaşmıyor. Bir ara telefondan kendine mesaj atıyor. 


“Seni Seviyorum.”

 …

Videoyu izlerken babasının gözlerindeki acıyı görüyorum. Gözlerinin ardındaki bulutları.


Yarım kalmışlığını. Ne garip değil mi? Bazı hikayeleri  “yarım” olarak adlandırsak da bazı yarımların aslında tam olduğunu anlıyoruz zamanla. İnanan için sonu sonsuzluğa çıkan bir yol bu. Cennetteki sonsuz buluşmada o baba ve kızının buluşacağına olan inancımla diri kalmaya çalışıyorum.  İnsan tüm bu kayboluşlar çağında yaşarken aslında her şeyin emanet olduğunu anlıyor zamanla. Tüm bu acılar bu dünyaya aldanmamak için mi diye içten içe düşünüyorum. Acılarla, eksilişlerle devam etmek bir hayli zor. 


Hayat uzun bir şimdiden ibaret. Biz bu şimdinin neresindeyiz?  Ötelerin çağrısı bizi ne zaman bulacak bilmiyorum.

Bildiğim bir şey var ki  hayat bir gönle yük olacak kadar uzun değil. 


Tarih 6 Şubat 2024.

1 sene geçmiş. Belki de zaman hiç geçmemiş. Yaralar kabuk bağlamamış, hissizleşmiş sadece. Hikayesi biten göçmüş en güzel diyara. Dileriz ki göçenler şehadet mertebesiyle haşrolunurlar.


Hû.

Yorumlar

Popüler Yayınlar